2. Sınıf Okuma Hızı Ölçme Metinleri

İlkokul 2. Sınıf Türkçe dersinde öğrencinin 1 dakikada kaç kelime okuduğunu ölçmek için hazırlanmış numaralandırılmış metinleri bu sayfada bulabilir ve pdf olarak indirebilirsiniz.

OKUMA HIZI ÖLÇME TESTİ METİNLERİ

Öğrencileri kendi aralarında okuma yarışması yaptırmak sakıncalı olsa da bir öğrencinin bir dakikada okuduğu kelimeyi takip etmek okuma hızının gelişimi açısından etkili olabiliyor.

Okuma Hızı Ölçme Metni 1

DAYANIŞMA

Havalar ısınınca karınca gözlerini açtı. Yuvasından çıktı. Bahar gelmişti. Her taraf yemyeşildi. – Biraz dolaşayım, dedi.

< 16 >

Yürüdü, az sonra gök gürledi. Yağmur yağmaya başladı. Ne yapacağını şaşırdı. Sular onu göle yuvarladı. Bir yaprağın üzerine düştü. – İmdat, imdat! diye bağırdı.

< 39 >

Sesini arı duydu. Koştu, karıncalara haber verdi. Karıncalar toplandılar. Kelebek ve arılardan yardım istediler. Arı ve kelebekler: – Severek yardım ederiz, dediler.

< 60 >

Gün boyu karıncayı aradılar. Akşama doğru bir kelebek: – İşte, işte! diye bağırdı.

< 72 >

Karınca, yaprağın üzerinde akıntıyla sürükleniyordu. – Korkma seni kurtaracağız, dediler.

< 81 >

Arılar ve kelebekler yaprak ve ağaç dallarını ve çöpleri getirdiler. Gölün ağzına bıraktılar. Karıncalar da kum artıklarını yığdılar. Yaprağın sürüklenişini durdurdular. Bir arı da karıncayı yaprağın üzerinden aldı.

< 109 >

Karınca, dayanışma sayesinde ölümden kurtulmuştu. Arkadaşlarına teşekkür etti. Bir daha onlardan habersiz bir yere gitmeyeceğini söyledi.

< 125 >

Dosyayı İndirmek İçin Tıklayınız

Okuma Hızı Ölçme Metni 2

KRALIN SEÇİMİ

Ünlü bir kralın üç erkek çocuğundan biri, onun yerine tahta geçecekti. Kral bu seçimde zorlanıyordu; çünkü her üç oğlu da akıllı ve yürekliydiler. Üstelik üçüz, yani aynı yaştaydılar. Kral en sonunda bir bilgeye danıştı ve onun önerisine uymaya karar verdi.

< 42 >

Üç oğlunu da yanına çağırıp her birine birer torba dolusu çiçek tohumu verdi. Bir yolculuğa çıkacağını, en az üç yıl sonra dönebileceğini, bu tohumları onları sınamak için bıraktığını söyledi ve ekledi: “Döndüğümde tohumları geri vereceksiniz. İçinizde onları en iyi saklamış olan benim yerime tahta geçecek.”

< 87 >

Birinci erkek şöyle bir mantık yürüttü: “En iyisi bu çiçek tohumlarını çelik bir kasaya kilitlemek. Babam geri döndüğünde verir, çalınmalarını da önlemiş olurum.”

< 110 >

İkinci oğul tohumları, kardeşi gibi kilitlerse çürüyüp öleceklerini düşünerek götürüp sattı; kazandığı parayı saklamaya başladı. “Babam döndüğünde gidip yenilerini satın alır, taptaze geri veririm.” diye düşündü.

< 136 >

Üçüncüsüne gelince; o, tohumları bahçeye ekti.
Üç yılın sonunda kral döndüğünde, birinci oğlu kasayı açıp kurtlu, kokuşmuş, çürümüş tohumları verdi. “Bunlar benim sana verdiklerin olamaz. Çiçek tomurcuklanmalı ve güzel kokmalıdır, bunlar ölmüş!” diye bağırdı. Oğlu, aynı tohumlar olduğuna yemin ettiğinde ise “Sen benim istediğim ölçülere sahip değilsin.” dedi.

< 184 >

İkinci oğul çarşıya gidip yeni tohumlarla geri geldi. Kral tohumları inceledikten sonra, “Bunlar benim bıraktıklarım değil, ama kardeşinden biraz daha iyi düşünmüşsün.” dedi. “Yine de beklediğim ölçüde becerikli, yaratıcı değilsin..” dedi.

< 215 >

Kral üçüncü oğluna yaklaşırken korkmaya başlamıştı. “Ya o da bir yanlış yaptıysa, ya o da yeterli değilse; ülkeyi ben öldükten sonra kim yönetecek? “ diye kara kara düşünmeye başlamıştı.

< 243 >

Son oğlu onu sarayın bahçesine çıkarttı ve kral burada yüzlerce çiçek, yüzlerce güzel kokulu bitkiyle karşılaştı. Oğlu hemen söze başlayıp babasına şunları söyledi: “Bunlar bana verdiğiniz tohumlar babacığım.” dedi. “Dökecekleri yeni tohumları hemen size vereceğim.“şeklinde ekledi. Kral emindi, yerine kimin geçeceği belirlenmiş oldu.

< 287 >

Dosyayı İndirmek İçin Tıklayınız

Okuma Hızı Ölçme Metni 3

BAYRAMLAR

Selim Amcam bizden çok uzakta, Almanya’da yaşıyor. Yılda bir, en fazla iki kere Türkiye’ye geliyor. Bu sene de Kurban Bayramı’nda geldi.

< 22 >

Zaten bayramları çok severdim. Bu Kurban Bayramı’nda da Selim Amcam geldiği için daha bir mutluydum. Selim Amcam, bayramın ilk gününde, elini öptüğüm zaman, bana, bayramları seviyor musun, diye sordu. Ben sevdiğimi söyleyince, hangi bayramları seviyorsun, dedi. Ben de, Kurban ve Ramazan Bayramları, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, Cumhuriyet Bayramı, Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı ile Zafer Bayramı, diye hepsini tek tek saydım. Çünkü benim için bütün bayramlar güzeldi.

< 90 >

Selim Amcam bunun üzerine, hangi bayramlar dini hangi bayramlar milli biliyor musun, dedi. O sorudan sonra sustum kaldım. Çünkü bilmiyordum. Bilmediğim için de biraz utandım. Utandığımı anlayan amcam, bilmemenin değil, öğrenmemenin ayıp olduğunu söyleyerek, hangilerinin dini hangilerinin milli olduğunu söyledi.

< 130 >

Artık Kurban ve Ramazan Bayramları’nın dini, Ulusal Egemenlik ve Çocuk, Cumhuriyet, Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor ile Zafer Bayramları’nın milli bayramlar olduğunu öğrendim.

< 153 >

Dosyayı İndirmek İçin Tıklayınız

Okuma Hızı Ölçme Metni 4

KAVGACI REMZİ

Remzi henüz sekiz yaşında bir çocuktu. Figen Teyze’nin küçük oğluydu. Ele avuca sığmaz bir yaramazdı. Annesi, onun yüzünden hiç kimseye oturmaya gidemezdi. Çarşıya çıkınca her şeyi ister, alacağım diye tuttururdu.

< 32 >

Parka gitseler öteki çocukların oyuncaklara binmesine müsaade etmezdi. Bu nedenle Figen Teyze evden hiç dışarı çıkamazdı. Komşuları, kadıncağızın canı sıkılmasın diye Remzigile gelirlerdi. Remzi, komşuların çocuklarını döver, ağlatırdı. Annesi onu uyarınca ‘’Sana ne, karışma bana, istediğimi yaparım ben.” derdi.

< 71 >

Remzi okulda da aynıydı. Her gün bir arkadaşının canını yakar, ağlatırdı. Herkes onun bu yanlış davranışlarından bıkmıştı. Bir gün sınıflarına misafir olarak yeni bir öğrenci geldi. Adı Adnan’dı. Bu çok sevimli ve iri yarı bir çocuktu. Remzi bu çocuktan çekindi, kendisine hiç sataşmadı. Zamanla onunla arkadaş oldular.

< 118 >

Adnan’ın annesi rahatsızdı. Üzülmemesi gerekiyordu. Üzülürse hastalığı ilerler ve annesi ölebilirdi Adnan bunları anlatınca Remzi biraz düşündü. O da annesini çok üzüyor ve hiçbir dediğini yapmıyordu. Annesi sık sık ‘’Remzi, beni çok üzüyorsun.” diyordu. Annesinin üzüntüden hasta olduğunu düşündü. O andan itibaren iyi bir çocuk olmaya karar verdi.

< 166 >

Sonraki günlerde, Remzi’yi yaramazlık yaparken hiç gören olmadı. Herkese yardım etti, küçükleri sevdi ve korudu. Mahallenin ve okulun en akıllı, en yardımsever çocuğu oldu.

< 190 >

Dosyayı İndirmek İçin Tıklayınız

Okuma Hızı Ölçme Metni 5

KÖR ÇOCUK

Adamın biri, ilk defa gittiği küçük bir kasabada şaşkın şaşkın gezindikten sonra yol kenarında duran bir arabanın yanına sokulmuş ve arka koltukta tek başına oturan çocuğa:
– Buraların yabancısıyım, demiş. Parkın hemen yanı başındaki fırını arıyorum, çok yakın olduğunu söylediler.

< 41 >

Çocuk, arabanın penceresini iyice açtıktan sonra:
– Ben de buraya ilk defa geliyorum, demiş. Ama sağ tarafa gitmeniz gerekiyor herhalde.

< 60 >

Adam, çocuğun da yabancı olmasına rağmen bunu nasıl anladığını sormuş ister istemez.
Çocuk:
– Ihlamur çiçeklerinin kokusunu duymuyor musunuz? Diye gülümsemiş. Kuş cıvıltıları da oradan geliyor zaten.

< 86 >

– İyi ama, demiş adam, bunların parktan değil de tek bir ağaçtan gelmediği ne malûm?
– Tek bir ağaçtan bu kadar yoğun koku gelmez, diye atılmış çocuk. Üstelik, manolyalar da katılıyor onlara. Hem biraz derin nefes alırsanız, fırından yeni çıkmış ekmeklerin kokusunu duyacaksınız.

< 127 >

Adam, gözlerini hafifçe kısarak denileni yaptıktan sonra, cebinden bir kağıt para çıkartıp teşekkür ederken fark etmiş onun kör olduğunu.

< 146 >

Çocuk ise, konuşurken bir anda sözlerini yarıda kesmesinden anlamış, adamın kendisini fark ettiğini.

< 159 >

Işığa hasret gözlerini ondan saklamaya çalışırken,
– Üç yıl önce bir kaza geçirmiştim, demiş, görmeyi o kadar çok özledim ki. Sizinkiler sağlam öyle değil mi?

< 183 >

Adam, çocuğun tarif ettiği yerde bulunan fırına yönelirken:
– Artık emin değilim, demiş. Emin olduğum tek şey, benden iyi gördüğündür.

< 202 >

Dosyayı İndirmek İçin Tıklayınız

Okuma Hızı Ölçme Metni 6

KANGURU

Avustralya denilince akla hemen kanguru gelir. Çünkü kangurular daha çok burada yaşar.
Kanguru çok ilginç bir hayvandır. Yavru Kanguru, doğduğunda bir fasulye tanesi kadardır. Fakat büyüyünce boyu, üç metreye kadar uzar.

< 32 >

Dişi kangurunun arka bacakları arasında bir kese vardır. Bu kese cep gibidir. Anne kanguru, yavrularını bu keseni içinde taşır. Yeni doğan yavru, hemen annesinin karnına tırmanır. Anne, yavrusunu altı ay boyunca burada sütüyle besler.

< 66 >

Anne dolaşırken, yavru başını keseden çıkarır, dışarıyı seyreder. Bazen anne bir ağacın önünde durur. Yavru keseden uzanır, yaprakları yemeye başlar.

< 86 >

Yavru kanguru, bir süre sonra yürümeyi öğrenir. Yürüyüp koşmayı öğrense bile sık sık keseye döner. Tehlike karşısında, anne yavruya doğru koşar. Onu ağzı ile tutarak keseye yerleştirir. Böylece onu korur. Yavru, yeteri kadar büyüyünce annesinden ayrılır. Tek başına yaşamaya başlar.

< 126 >

Bir kanguruyu yakalamak oldukça zordur. Çünkü kulakları çok hassastır. En küçük bir çıtırtıyı bile duyar. Sıçraya sıçraya koşar ve hemen kaçar.

< 147 >

Dosyayı İndirmek İçin Tıklayınız

Okuma Hızı Ölçme Metni 7

FİNCAN TAKIMI

Yırtık pırtık paltolar giymiş iki çocuk kapımı çaldılar: “Eski gazeteniz var mı bayan?” Çok işim vardı. Önce hayır demek istedim ama ayaklarına gözüm ilişince sustum. İkisinin de ayaklarında eski sandaletler vardı ve ayakları su içindeydi. “İçeri girin de, size kakao yapayım” dedim.

< 44 >

Hiç konuşmuyorlardı. Islak ayakkabıları halıda iz bırakmıştı. Kakaonun yanında reçel, ekmek de hazırladım onlara, belki dışarıdaki soğuğu unutturabilir, azıcık da olsa ısıtabilirdim minikleri.

< 67 >

Onlar şöminenin önünde karınlarını doyururken ben de mutfağa döndüm ve yarıda bıraktığım işlerimi yapmaya koyuldum. Fakat oturma odasındaki sessizlik dikkatimi çekti bir an ve başımı uzattım içeriye. Küçük kız elindeki boş fincana bakıyordu…

< 100 >

Erkek çocuğu bana döndü “Bayan, siz zengin misiniz? “diye sordu. “Zengin mi? Yo hayır!” diye yanıtlarken çocuğu, gözlerim bir an ayağımdaki eski terliklere kaydı. Kız elindeki fincanı tabağına dikkatle yerleştirdi ve “Sizin fincanlarınız, fincan tabaklarınız takım” dedi.

< 137 >

Sesindeki açlık, karın açlığına benzemiyordu. Sonra gazetelerini alıp çıktılar dışarıdaki soğuğa. Teşekkür bile etmemişlerdi ama, buna gerek yoktu. Teşekkür etmekten daha öte bir şey yapmışlardı.

< 162 >

Düz mavi fincanlarım ve fincan tabaklarım takımdı. Pişirdiğim patateslerin tadına baktım. Sıcacıktı patatesler, başımızı sokacak bir evimiz vardı, bir eşim vardı ve eşimin de bir işi…

< 188 >

Sandalyeleri şöminenin önünden kaldırıp, yerlerine yerleştirdim. Çocukların sandaletlerinin çamur izleri, halının üzerindeydi halâ. Silmedim ayak izlerini. Silmeyeceğim de. Olur unutuveririm nedenli zengin olduğumu…

< 211 >

Dosyayı İndirmek İçin Tıklayınız

Okuma Hızı Ölçme Metni 8

ÇATLAK KOVA

Hindistan’da bir sucu, boynuna astığı uzun bir sopanın uçlarına taktiği iki büyük kovayla su taşırmış. Kovalardan biri çatlakmış. Sağlam olan kova her seferinde ırmaktan patronun evine ulaşan uzun yolu dolu olarak tamamlarken, çatlak kova içine konan suyun sadece yarısını eve ulaştırabilirmiş.

< 43 >

Bu durum iki yıl boyunca her gün böyle devam etmiş. Sucu her seferinde patronunun evine sadece bir buçuk kova su götürebilirmiş. Sağlam kova başarısından gurur duyarken, zavallı çatlak kova görevinin sadece yarısını yerine getiriyor olmaktan dolayı utanç duyuyormuş.

< 81 >

İki yılın sonunda bir gün çatlak kova ırmağın kıyısında sucuya seslenmiş:
– “Kendimden utanıyorum ve senden özür dilemek istiyorum.”
– “Neden?…” diye sormuş sucu.
– “Niye utanç duyuyorsun?…”

< 106 >

Kova cevap vermiş:
– “Çünkü iki yıldır çatlağımdan su sızdığı için taşıma görevimin sadece yarısını yerine getirebiliyorum. Benim kusurumdan dolayı sen bu kadar çalışmana rağmen, emeklerinin tam Karşılığını alamıyorsun.”

< 134 >

Sucu şöyle demiş:
– “Patronun evine dönerken yolun kenarındaki çiçekleri fark etmeni istiyorum.”

< 146 >

Gerçekten de tepeyi tırmanırken çatlak kova patikanın bir yanındaki yabani çiçekleri ısıtan güneşi görmüş. Fakat yolun sonunda yine suyunun yarısını kaybettiği için kendini kötü hissetmiş ve yine sucudan özür dilemiş.

< 176 >

Sucu kovaya sormuş:
– “Yolun sadece senin tarafında çiçekler olduğunu ve diğer kovanın tarafında hiç çiçek olmadığını fark ettin mi?… Bunun sebebi benim senin kusurunu bilmem ve ondan yararlanmamdır. Yolun senin tarafına çiçek tohumları ektim ve her gün biz ırmaktan dönerken sen onları suladın. İki yıldır ben bu güzel çiçekleri toplayıp onlarla patronumun sofrasını süsleyebildim. Sen böyle olmasaydın, o evinde bu güzellikleri yaşayamayacaktı.”

< 239 >

Dosyayı İndirmek İçin Tıklayınız

Ayrıca sitemizde bulunan okumayı hızlandırma etkinliklerini de incelemenizi tavsiye ederiz.

Yorum yapın